Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Lideri Recep Tayyip Erdoğan, partisinin küme toplantısındaki konuşmasında kabine değişikliği için birinci kere konuştu. Erdoğan’ın kendi şirketinden kendi bakanlığına dezenfektan satışı ile gündeme gelen ve vazifeden alındığı açıklanan eski Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’a da teşekkür etmesi dikkat çekti. 128 milyar tartışması için de, “Önce sessiz kaldık baktık yanlış anlaşılıyor” diyerek muhalefetten bu mevzuda gelen açıklamaları “yalan ve iftira kumpanyası” dedi. Erdoğan, “128 milyar dolar ne buhar olmuştur ne de birilerinin cebine girmiştir. İktisadın aktörleri ve vatandaşımız ortasında dolanıma girmiş, yer değiştirmiştir ve değerli bir kısmı Merkez Bankası’na geri dönmüştür” dedi.
CHP Küme Başkanvekili Engin Altay’ın, Adnan Menderes’le ilgili kelamlarına de ‘biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık’ karşılığını veren Erdoğan şunları söyledi: “Bir ahlaksız çıkmış, benim akıbetimin de Menderes’in akıbeti üzere olabileceğini ümit ettiğini söylüyor. Be ahlaksız, edepsiz, biz bu yola çıkarken kefenimizi giyerek yola çıktık.”
Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:
HİZMETLERİ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM: Her idare organımız üzere Gençlik Kolları MYK’nın da partimize en çok katkıyı yapacak kardeşlerimizden oluşması için uğraş ettik. Dün gece hem bir bakanlığımızı ikiye böldük, 3 yeni bakan ataması yaptık. Aile, Çalışma ve Toplumsal Hizmetler Bakanımız ile Zehra Zümrüt Selçuk ile Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan’a hizmetleri için teşekkür ediyorum. Kabinimizde birlikte mesai yürüteceğimiz Derya Yanık’a, Vedat Alim’e ve Mehmet Muş’a muvaffakiyetler diliyorum. Artık Genel Merkezimiz de, Kabinemiz de tüm teşkilatlarımızla 2023’e odaklanmamız gereken periyoda girdik.
1994’TE ÜLKEMİZİ KRİZE SÜRÜKLEDİLER: 2001 Ağustos ayından bugüne kadar kaç badirelerin üstesinden geldik, birçok hizmetlere imzamızı attık. Geride bıraktığımız 20 yılda kuruluş devrinden sonra Cumhuriyet evresinin en verimli, en üretken, en çok çaba yaşanan dilimi bu 20 yıldır. Son küme toplantımızda kazandırdığımız hizmetleri anlatmıştım. Türkiye endüstride dışa bağımlı olduğu periyotta en küçük aksilik ülkenin tökezlemesine neden oluyordu. Ticaretimizin derinliğinin sığ olduğu periyotta yatırım ve üretime dayalı uzun müddetli yatırımlara cüret edilemiyordu. Tarımda kendimize kâfi olduğumuz söylenirken, niçin ihracat yapmadığımız akıllara gelmiyordu. Ülkemizin çok küçük dalgalanmalar karşısında bile siyasi ve ekonomik krizler geçirme riskleriyle karşı karşıya kaldığı günler geçirdik. 1970’li yıllarda ideolojik kamplaşmalarla kardeşi kardeşe kırdırmaya kalktılar. 1990’lı yıllarda tıpkı oyunu kökenler üzerinden tekrar sürdüler. Bu ortada ekonomiyi de boş bırakmadılar. 1994 yılında ülkemizi büyük bir krize sürüklediler.
MENDERES’İN AKIBETİNDEN MUTLU MU OLUYORSUN? 2001 yılında kendi iç dinamiklerimizi kullanarak yeni bir krizi başımıza musallat ettiler. Ey Kılıçdaroğlu hafızanı yokla varsa; bu devrin baş aktörleri artık bize karşı kampanya yürüten CHP yöneticileriydi. Biz bu türlü bir Türkiye’yi devraldık. Ülkede itimat ve istikrarı tesis ederek demokrasi ve kalkınma atılımını başlattık. Kasım 2002’den beri neler görmedik, neler yaşamadık ki… Kapatma davasından gece yarısı bildirilerine kadar pek çok hukuksuz, ahlaksızlıkla karşı karşıya kaldık. Artık bir ahlaksız benim de akıbetimin Menderes üzere olacağını söylüyor. Be ahlaksız biz kefenimizi giyerek yola çıktık. Mevtten korkmadık. Bu seyahatimizi bu türlü devam ettireceğiz. Siz zati vefattan kaçacak delik arayanlardansınız. Menderes’in akıbetinden mutlu mu oluyorsunuz? O akıbeti hazırlayanlar da sizdiniz.. Bize de birebir akıbeti mi hatırlatıyorsunuz? Biz 15 Temmuz’u gördük, onlara mezar ettik.
MEMLEKETLER ARASI RİYAKARLIKLARI DA EKLEMEK LAZIM: Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde verilip tutulmayan kelamlar başta olmak üzere milletlerarası riyakârlıkları da bunlara eklememiz gerekiyor. Rabbimize olan teslimiyetimiz ve milletimizden aldığımız güçle, bu baskıların hiçbirine boyun eğmedik, dik durduk, devayı daima ulusal iradeye gitmekte aradık. Hamdolsun, her seferinde de milletimiz bizi bağrına bastı, daha güçlü bir biçimde “yola devam” bildirisi verdi. Vesayet güçlerinin 1950’den beri uyguladıkları yollar işe yaramayınca, bu kez daha sinsi, daha alçakça sistemleri devreye soktular. Seyahat olaylarıyla sokakları kaosa sürüklemeye, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbesiyle ulusal iradeyi hançerlemeye kalktılar. Bunlar yetmeyince, PKK’dan DEAŞ’a ve FETÖ’ye kadar, iplerini ellerinde tuttukları tüm terör örgütlerini üzerimize saldılar. Akabinde da tarihimizin en acı hadiselerinden biri olan 15 Temmuz darbe teşebbüsünü yaşadık. Her atağa yanıtımızı geriye çekilerek değil, hep ileriye atılarak verdik. Meclis’te Cumhurbaşkanı seçmemizi engellemek istediler, Cumhurbaşkanının seçimini direkt halka devrettik. Bürokrasiyi ve mevzuatı kullanarak elimizi kolumuzu bağlamak istediler, idare sistemini değiştirerek ulusal iradenin üstünlüğünü güçlendirdik. Ülkenin legal yönetimini yıkmaya kalkan darbecileri, milletimizle birlikte kısa müddette bozguna uğrattık. Terör örgütlerinin başını, yalnızca hudutlarımız içinde değil, sonlarımız dışındaki asıl kaynaklarında da birer birer ezdik, eziyoruz.
DAYATMALARIN ÖNÜNDE DURDUK: Seyahat olaylarından en son Karabağ’da Azerbaycanlı kardeşlerimize verdiğimiz takviyeye kadar, tüm bu süreçlere daima, ekonomimize yönelik tehditler de eşlik etmiştir. Faizden döviz kuruna, borsadan enflasyona uzanan pek çok sorun, bu süreçle paralel olarak can yakıcı hale gelmiştir, getirilmiştir. Türkiye, makroekonomik istikrarları sahiden sağlam olduğu için, son 8 yıldır yaşadığı tüm gizli-açık ataklara karşın ayakta kalmayı, istikrarını muhafazayı başarmıştır. Allah göstermesin, 2002 öncesi Türkiye’sinin siyasi, toplumsal ve ekonomik ikliminde bu çeşit hücumlarla karşılaşmış olsaydık, ülkemizin nasıl bir duruma düşeceğini tahayyül etmek bile istemiyoruz. Ülkemizin ödediği bedellerin sebebi; egemenliğini, istiklalini, istikbalini, ulusal iradenin üstünlüğü prensibini, bölgesindeki hak ve menfaatlerini müdafaa azmini, aksi istikametteki dayatmaların önünde tutmuş olmasıdır. Şayet vesayete teslim olsaydık, darbelere boyun eğseydik, terör örgütlerine eyvallah etseydik, dış telkinlere kayıtsız koşulsuz uysaydık, tahminen bu baş ağrılarının hiçbirini çekmeyecektik. Fakat o vakit da başımız dik halde yaşayamaz, milletimizin yüzüne bakamazdık. Ben huzurunuzda Dışişleri Bakanıma da Yunan Dışişleri Bakanı karşısındaki kelamları için teşekkür ediyorum. Zira bizim milletimiz asla, boynunda bu türlü bir esaret zinciriyle yaşayabilecek bir millet değildir.
SEYİRCİ Mİ KALACAKTIK? Evet, gerekirse baş verip baş eğmeyen bir millet olarak, tarihimizin her periyodu üzere, bugün de önceliğimiz istiklalimizdir. Alanda terör örgütlerine, milletlerarası alanda müstemlekecilere karşı verdiğimiz çabayı, iktisatta de faiz-kur-enflasyon şer üçgenine karşı yürüttük. Bu çabadan ötürü bizi suçlayanlara soruyorum: Ne yapacaktık, bu türlü davranmayıp da, başımıza gelenlere istek mı gösterecektik? Ulu 15 Temmuz kıyamını adeta cezalandırmak için başlatılan ekonomik atağa seyirci mi kalacaktık? Ağustos 2018’de Amerikan idaresinin açıkladığı haksız yaptırım kararının akabinde yaşanan kirli gece yarısı hücumlarına seyirci mi kalacaktık? Son olarak, dünyayla birlikte ülkemizi de etkileyen korona virüsü salgınının yol açtığı meşakkatleri ekonomik virüsle taçlandırma çabalarına seyirci mi kalacaktık?
EĞİTİME GEREKSİNİMLERİ VAR: CHP’nin ve onun peşine takılıp gidenlerin bir müddettir güya hazine bulmuş üzere sarıldıkları 128 milyar dolar sıkıntısını, işte bu fotoğraf içinde okumak gerekiyor. Esasen, ortada hakikaten 128 milyar doların akıbetini manaya arayışı olmadığı için, söylenen sözlerde yanlışsız olan hiçbir şey de yoktur. Ne sayı hakikat, ne sayıya yüklenen mana yanlışsız, ne bu sayı üzerinden yürütülen kampanya doğru… Baştan sona yanlış… Baştan sona cehalet… Olağan cehalet deyip geçmemek lazım… Biliyorsunuz, üç çeşit cehalet vardır. Birincisi, “cehli basit”tir, yani bir şeyi bilmemektir. Hoş tarafı bilmediğini biliyor olmaktır. Cehli kolay, mevzunun “ne” olduğunu bilmediği için mazurdur, öğrenmeye de açıktır. İkincisi, “cehli mürekkep”tir, yani cehaletin karesidir. Cehli mürekkep, öğretim gördüğü için mevzunun “ne” olduğunu bilir, ancak eğitimi olmadığı için “nasıl”ını bilmez. Bunlara gafil denir, muhtaçlıkları da yeterli bir eğitimdir. Üçüncüsü ise, “cehli mikap”tır, yani cehaletin küpüdür. Cehli mikap, öğretimden geçtiği için hususun “ne” olduğunu bilir, eğitimli olduğu için “nasıl”ını da bilir. Bu kesiti tehlikeli kılan ise, bilerek ve isteyerek mevzunun nedenini ve niçinini karıştırmak, doğrularla yanlışları harmanlayarak, daima senaryolar peşinde koşmalarıdır.
128 MİLYAR DOLAR NEREDE PALAVRASINA SARILDILAR: Herhalde bu cehli mikap kesiti size tanıdık gelmiştir. Erdoğan düşmanlığı, AK Parti düşmanlığı, Cumhur İttifakı düşmanlığı bu cehli mikap kesitinin gözlerini o denli bir kör etmiştir ki, ülkenin ve milletin felaketinden medet umar hale gelmişlerdir. Nedir bu diledikleri felaket? Bunların artık gizlemeye dahi gereksinim duymadıkları temennileri, Türkiye’nin evvel, tıpkı 1994 ve 2001 yılında olduğu üzere çok derin ve keskin bir ekonomik kriz yaşaması, akabinde da siyasi değişime maruz kalmasıdır. Hatta artık temenniyle de yetinmeyip, bu türlü bir felaket yaşanması için fiilen beşinci kol faaliyeti yürütmeye de başlamışlardır. O denli ki milletlerarası sermayeye “Türkiye’ye yatırım yapmayın çağrısında” bulunacak kadar muvazeneyi yitirmişlerdir. Her toplumsal ve siyasi çalkantıda ekonomiyi durdurun davetleri yapan bu yıkım takımını milletimiz çok güzel biliyor, çok güzel tanıyor. CHP’nin etrafında kümelenen bu grup son günlerde tekrar, yurt dışındaki ve yurt içindeki yatırımcıları ürkütmek, milletimizin moralini bozmak, girişimcilerimizi tereddüde sürüklemek için dört bir koldan çalışıyor. Başka hususlarda dikiş tutturamayınca, artık “cehli mikap” olarak yanlış ve palavra olduğunu en uygun kendilerinin bildiği “128 milyar dolar nerede” palavrasına sarıldılar.
BİLANÇO OKUMAYI BİLMİYORLAR: Başbakanlığım periyodunda vazifesi periyot aldığımda rezerv 27.5 milyar dolardı. Cumhurbaşkanı olduğumda 135 milyar dolardı. Orada bayan diyor ya, palavrası büyük konuşacaksın diyor ya, işte Kılıçdaroğlu’nun rehberini öğrendiniz mi? Bu kişinin rehberi olan kişi 2001 krizinin en değerli sorumlularından biridir. Bu kişi ‘128 milyar dolar nerede?’ sorusunu, Merkez Bankası bilançosunu okumayı bilmeden soruyorsa, geçmişteki vazifelerine yazıklar olsun. AK Parti ve Cumhurbaşkanı olarak bu bahse girmemek, girmeme konusunda sabrettik. Bizim önemsememekten kaynaklı sessizliğimizi kaygı sanarak iftiraların dozunu artırdılar. Bunlara karşılık vermek vacip oldu diyerek hususa etraflıca girdik. Türkiye bu muhalefet üslubunu hak etmiyor. Türkiye palavrası su içer üzere rahat söyleyen bu karikatür tipleri de hak etmiyor. Biz yapıtta, hizmette yarıştığımız bir muhalefet görmek istiyoruz. Bu türlü bir muhalefet görene kadar huzur bulmayacağız. (HABER MERKEZİ)
