Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’nın Atrium alanında bir ortaya gelen avukatlar, “insan, hava, toprak, su ve hayat için adalet” ve “Gezi Parkı bizim, yargılanamaz” diyerek Adalet Nöbeti tuttu. Adalet Nöbeti’ne CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP milletvekilleri Züleyha Gülüm ve Oya Ersoy, CHP İstanbul Vilayet Lider Yardımcısı Burkay Düzce, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Balkanı Gülseren Yoleri takviye verdi. Adliyenin C Kapısı girişindeki Atrium alanında buluşan avukatlar, alkışlarla adliye önüne çıktı.
Adalet Nöbeti’ne, tarihçi, muharrir Erdoğan Aydın, Demokrasi İçin Birlik Uyum Üyesi Aylin Hacaloğlu, Seyahat Davası avukatı Tora Pekin ve TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi İdare Konseyi Üyesi Özden Kaya konuşmacı olarak katıldı.
“BU DAYANIŞMA BİZİM UMUDUMUZDUR”
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi İdare Heyeti Üyesi Özden Kaya şunları söyledi:
“Bundan 9 yıl evvel, 2013 yılı yaz aylarında, Taksim Seyahat Parkı’nda yaşanan kitlesel kent çabası pratiği bize bir kere daha gösterdi ki bugün kenti savunmak aslında çevreyi, kent benliğini, adaleti, hukuku ve insan haklarını savunmaktır. Tüm otoriteler, zelzele bekleyen bir kentte acil hava ulaşımının kıymetini savunurken Atatürk Havalimanı’nın, imar planına muhalif bir biçimde evvel hastaneye, daha sonra millet bahçesine dönüştürülme uğraşına giriliyor. Tüm engellemelere karşın Taksim Seyahat Parkı’nı korumak, yaşamak ve savunmak için başlayan ve tüm ülkeye yayılan bu toplumsal sahipleniş, dayanışma hareketi sürüyor. Bu dayanışma bizim umudumuzdur. Kenti, çevreyi ve ömrü savunan Çorlu ve Soma’da adaletsizliklere karşı çıkan arkadaşlarımız, Seyahat Parkı direnişini cezalandırmak ismine haksızca yargılanmış, tutsak alınmıştır. Arkadaşlarımız derhal hür bırakılmalıdır. Onlar özgür bırakılana dek kent uğraşını yüksek sesle haykırmaya devam edeceğiz. Seyahat, umuttur, umut devam ediyor.”
“ORTAK ÇABAYI YÜKSELTELİM”
Demokrasi İçin Birlik Uyum Üyesi Aylin Hacaloğlu, halkı sindirmeyi amaçlayan adaletsizliklere karşı ortak çabayı yükseltmeleri gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
“Gezi davasında verilen adaletsiz, ağır cezalar, CHP İstanbul Vilayet Lideri Canan Kaftancıoğlu’nun göz nazaran göre hukuksuzluğa uğraması, HDP’nin kapatılmak istenmesi, bayanlardan işçilere, suyunu, ormanını koruyan tüm hak arayışlarının şiddetle bastırılması, bir tweet ceddin mahpusu boylaması, sanatkarların konserlerinin iptali… Bütün bu adaletsizlikler yargının, iktidar tarafından toplumu sindirmek için, toplumun mahkum edildiği, açlık, işsizlik, yoksulluk sarmalından kendi iradesiyle ve gücüyle çıkmasını engellemek hedefini taşıyor. Biliyoruz ki meşruiyetini büyük ölçüde yitiren, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe tahlil üretemeyen iktidarın, yargıyı silah olarak kullanmaktan diğer devası yok. Biliyoruz ki demokrasi isteyenlerin hak, hukuk, adalet isteyenlerin ortak çabayı yükseltmekten öbür yolu yok.
“İKTİDAR, ÜLKEYİ ATEŞE ATMAYA HAZIR”
Savaş ve OHAL şartlarında seçime gidiyoruz. İktidarda kalmak için her türlü gayri legal formülü kullanmaya hazır olduğunu açık açık ilan eden, her gün en yüksek kamu otoritesinin ağzından muhalefete tehditler yağdıran, tabiat, emek, bayan, LGBT artı düşmanı iktidar, hatalıların kaygısıyla ülkeyi ateşe atmaya hazır. Yaşanan müthiş ekonomik buhran insanların yarın sofralarına ne koyacaklarını bilmedikleri, çalışanın da çalışmayanın da güvencesizliğe sürüklendiği bu insanlık dışı şartlar, fakat halkın gücü ve iradesiyle ortadan kaldırılabilir. Anti demokratik seçim sürecinde toplumsal muhalefetin bir barikat haline getirmek istendiği şartları değiştirerek toplumun itirazlarının her sokakta, her meydanda görülmedik güzellikle bir çiçek üzere açacağı ortamı yaratmak için seferber olacağız.”
“HUKUKSUZ BİR DAVANIN KURBANI OLARAK KULLANILDILAR”
Tarihçi, müellif Erdoğan Aydın da Adalet Nöbeti’nde yaptığı konuşmada şunları lisana getirdi:
“Elimizden alınan, ağırlaştırılmış müebbet cezası ve 18’er yıl cezalarla bizlerden ve Türkiye’den kopartılmaya çalışılan arkadaşlarımız, bırakın üniversal hukuk kuralları çerçevesinde, 12 Eylül artı yasalar nezdinde bile beraat ile sonuçlanacak hukuksuz bir davanın kurbanı olarak kullanıldılar. Onları hukuksuz bir biçimde ortamızdan alan süreç, bu hukuksuzluk çerçevesinde Türkiye’nin fakirleşmesinin, ekmeğimizin, iş imkanımızın, konut imkanımızın elimizden alınmasının da aslında bir göstergesi olarak karşımızda duruyorlar. Onları bir düşman pozisyonuna indirgeyerek tüm haktan, adaletten kelam eden arkadaşlarımız üzere onları bir düşman pozisyonuna indirgeyerek cezalandırmaya çalışanlar aslında Türkiye’nin her kimlikten, her inançtan insanına hukukun kozmik haklarını ve standartlarını çok gören bir siyaset zihniyetinin yargıya yansımış tabirinden öbür bir şey değillerdir.
“ABDÜLHAMİD’İ ROL MODELİ SEÇEN ZİHNİYET…”
Olağan şartlarda beraat etmesi gerekirken, yargılanıyor olmaktan ötürü bile tazminatla ödüllendirilmeleri gereken arkadaşlarımızın bu kadar ağır cezaya çarptırılmaları, aslında Türkiye’yi bir meyyit, bir kullar ve tebaalar ülkesi haline getirme eforunun tabiridir. Bugün Abdülhamid’i rol modeli olarak seçen zihniyet, bunun bir başka yansıması olarak karşımızda duruyor. Başaramayacaklar. Tıpkı arkadaşlarımızın içeride bile seslerini kısmalarının mümkün olmayacağı üzere başaramayacaklar. Zira yüz binlerce Türkiye insanı, Türkiye’yi mevcut durumda yaşatmaya itiraz etmektedir. Başaramayacaklarını onlar da biliyorlar. Bu nedenledir ki her gün milyarlarca doların yurt dışına kaçırıldığına dair yeni evraklar bulunmaktadır. Hukuk herkese lazım. Hukukun sesini yükseltmek şu anda mevcut iktidarı destekleyenler dahil herkesin yarınına, çocuklarına özgür, inançlı bir Türkiye armağan etmesi için zarurî bir standarttır.”
“NİÇİN SİYASAL İKTİDARIN BU ISRARINA TESLİM OLUYORLAR?”
Seyahat Davası avukatı Tora Pekin ise “Herkes terörist, herkes hapse… Siyasal iktidar bunu söylüyor ve bunu uygulatıyor burada. Bu kabul edilebilir bir şey değil” dedi. Pekin, kelamlarını şöyle sürdürdü:
“Dünyanın her yerinde görebileceğimiz demokrasi ve çoğulculuk tersi, baskıcı, otoriter gücü elinde tutmaya yönelik sıradan sayılabilecek eğilimler, kabul edilemez bir şey. Ancak daha düzgününü söyleyen, daha uygununa inanan bir toplumsak, bununla uğraş eder, daha güzelini yaparız. Ya da neye layıksak onurlu yaşarız. Bu siyasal teorinin ve çabadan pes edecek değiliz. Yıl dönümü gelen Seyahat direnişinin gösterdiği şeyler ortada. O yüzden o yoldan yürüyüp pes etmeyeceğimizi söyleyeceğiz. Lakin burada yargı mensuplarına, savcılara ve bilhassa de yargıçlara ne oluyor onu sorgulamak lazım. Onlar kendilerini niye siyasal iktidarın bu ısrarına teslim ediyorlar, onu sormak lazım.
“YARGI, HUKUKTAN VE VİCDANDAN HİÇ BU KADAR BAĞIMSIZLAŞMAMIŞTI”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Canan Kaftancıoğlu kararında yaptığı üzere bunu büsbütün görmezden gelmeyin, gelemezsiniz. Şayet tıpkı hususta iki sefer yargılama yapılamaz diye bir temel kural varsa Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Ofisi mensubu avukat arkadaşlarımızı Silivri’de, Edirne’de, Kandıra’da ve İzmir Şakran’da tutmaktan vazgeçin. Seyahat davası hepimizin gözü önünde cereyan ettiği karar sonrası iktidar sözcülerinden açıklama geldi. ‘Yargı hiç bu kadar bağımsız olmamıştı’ diye. Hakikaten çok gerçek. Siyasi davaları kastederek söylüyorum, Yargı hukuktan ve vicdandan hiç bu kadar bağımsızlaşmamıştı. Şu soruyu sormamız lazım artık. Siyasal iktidarın buyruğu polis fezlekesine, polis fezlekesi iddianameye, iddianame hiç yargılama yapılmadan, tek bir kanıt tartışması yapılmadan karara dönüşecekse bu adliyeye ne gerek var? Seyahat davasının sonunda bu soruyu bir defa daha sorduk.
“UMUDU DÜRT, ÜMİTSİZLİĞİ YATIŞTIR”
Yıllardır Türkiye’nin her yerinde şiddetle ilişkilendirilemeyen yüzlerce binlerce yurttaşımız hapishanelerde. Tek bir kabahatleri var. Bu iktidarla tıpkı düşünmemek. Siyasetçiler, gazeteciler, avukatlar, akademisyenler, öğrenciler, tek bir satır toplumsal medya paylaşımı için tutuklanan yurttaşlara kadar iktidarın tiranlığına kendisini teslim etmeyen kim varsa bu biçimde gayede. Sözlerimi dün Silivri’den getirdiğim selamla ve tutuklu meslektaşımız Can Atalay’ın Edip Cansever’den seçtiği diziyle bitirmek istiyorum. ‘Umudu dürt, ümitsizliği yatıştır.’ Umudu dürtelim arkadaşlar.”